Muzaffer Öztürk ve Sedat Yılmazsoy anlatıyor:
"Hayır hiçbir zaman onların istediği gibi 'idamlık'lar olmadık. Yaşama sarılışımız, ölümü kabul etmemekten kaynaklanmıyordu, diri diri gömmelerine, ve zavallılaşmaya direniyorduk sadece. Ölümü alaya alıyorduk. Cezaevinin en neşeli, en canlı köşelerinden biriydi bizim ölüm hücrelerimiz. Yöneticileri hayrete düşüren şeyler yapıyorduk daima.
Örneğin çok gülüyorduk, çok şakalaşıyorduk, çiçek yetiştirmeye çalışıyorduk, kedi besliyorduk. İdamiye ve İfrik gibi durumumuzu ti ye alan gülmece dergileri çıkarıyorduk. Radyo, teyp istiyor, bol bol türkü, marş söylüyor, eğlence geceleri, doğum günleri düzenliyor ve hatta diş doktorlarının 'yahu ne yapacaksınız yeni dişleri' şaşkınlığına karşı kimimiz diş yaptırıyorduk.
Sayımız birer ikişer azalırken, üçer, beşer, onar çoğalıyorduk.
Sevgili İlyas, seni Buca'da uğurlayamadık. O sırada Burdur'daydık ve Hıdır'ı uğurlamaya hazırlanıyorduk. Ölüm haberin bir ateş gibi düştü yüreğimize. Sadece televizyonumuz vardı, o da senin katlini haber vermedi de, ertesi gün gazetelerden öğrendik. Bir el yüreğimizi burktu.
Vedalaşmamış, sloganlarımızı son anlarına ulaştıramamıştık. Ama yalnız değildin, diğer dostlar yapmaları gereken her şeyi yapmışlardı. Farketmezdi bizim olmayışımız. Seni tanıyorduk. Fakat ne yalan söyleyelim, yine de o son belirleyici anda koyduğun tavrı merak ediyorduk. Çok geçmeden onurlu bir tavır gösterdiğini duyduk ve seni tanımış olmaktan bir kez daha gurur duyduk. Muzo bunu hemen türküleştirdi:
başın dik
yüzünde bir gülümseme
attın son adımını darağacına
gözleri büyüdü karanlığın
son görevi celladına bırakmadın
İlyas kardeşimiz canımız bizim
yaşam dolu sevgi dolu coşku dolu
canımız bizim"
Hıdır Aslan ve İlyas Has'ın Buca cezeevi hücrelerinde birlikte kaldığı TKP-ML davasında yargılanan Muzaffer Öztürk ve Sedat
Yılmazsoy'un Ocak-Şubat 1991'de Yeni Demokrasi dergisinde yayımlanan "Gözleri Büyürken Karanlığın" adlı